Herşey Düşlemekle Başlar

Her şey düşlemekle başlar

O, yıllar önce bir hayal kurmuş, şimdi bu hayali yaşıyor. Ünlü eylem filozofu ve bilim adamı Stefano E. D’Anna, hayal kurmanın gerçeklere ulaşmak için en kestirme yol olduğuna inanıyor ve ekliyor: Ne düşlerseniz, o olur!.

Hayal kurmayı kim sevmez? Özellikle kendimizle baş başa kaldığımız sıcak bir yatakta veya upuzun bir otobüs yolculuğunda… Hayal kurmak kimi insanlar için hiç gerçekçi bir davranış olmasa da, hayatta kim bir kez olsun hayal kurup hayalleriyle mutlu olmaz ki… Bugüne kadar hayal kurduğunuz için sürekli eleştirildiyseniz ve hayalci olmakla suçlandıysanız sakın üzülmeyin, doğru yoldasınız. Çünkü ünlü eylem filozofu ve bilim adamı Stefano E. D’Anna hayal kurmanın aslında gerçeklere ulaşmak için en kestirme yol olduğuna inanıyor. D’Anna’ya göre kurulan her hayal aslında gerçeğe atılan bir adım. Bu şekilde hastalıktan uzak ve zengin bir hayat bile sürmek mümkün.

STEFANO D’ANNA hakkında
Hayatının uzunca bir dönemini fakir, ne yapacağını bilemeden ve obez olarak sürdüren Prof. D’Anna sonunda hayatında çıkış yolunun kurduğu hayallerden geçtiğini anladı. Bu sayede onlarca kilo veren, sıradan bir çalışan iken şu anda dünyanın en ünlü şirketleri için CEO’luk yapan D’Anna’nın ayrıca İtalya’daki 8 kampüsle birlikte New York, Londra ve Paris’te ekonomi eğitimi veren “European School of Economics” isimli bir üniversitesi ve Berlusconi’nin hayatını da kaleme aldığı yayımlanmış pek çok ekonomi, psikoloji ve felsefe kitabı bulunuyor. Türkçe’ye de çevrilen ‘Tanrılar Okulu’ isimli kitabı için birkaç günlüğüne ülkemize gelen Prof. Stefano D’Anna ile hayal kurarak nelere ulaşabileceğimizi ve hayal kurmanın inceliklerini konuştuk.

* Kitabınızın girişi “Bu kitap sırtı yere gelmiş ve yenilgiye uğramış bir insanın yeniden doğuş hikâyesidir. İnsanlığın büyük kısmını oluşturan mutsuz ve hayal kırıklığına uğramış bir insanın iyileşme sürecinde neler yapacağı anlatılıyor. Ama o yolu kat etmek için bir bedel ödemek gerekiyor. Bu bedel de düşlemek ama kimse düşlemiyor” diye başlıyor. Niye kimse düşlemiyor?
Bu kitap aslında bir otobiyografi. Herkesin hayatında olabilecek ve benim hayatımda da olan durumu özetliyor. Dünyada hayal kırıklığına uğramış kişi sayısı havadaki hidrojenden daha fazla. Hayatımızı ve kendimizi sevmiyoruz. Çünkü hayal kırıklığına uğruyoruz. Hayal kırıklığını üzerimizden atabilmemiz için de yeni bir başlangıca ihtiyaç var. Benim başlangıcım da, kitapta da anlattığım gibi ‘Dreamer’ dediğim kahramanımın gösterdiği yol ve öğretilerden oluştu. Kitabı tam 20 yılda yazdım.

* Kitabı okuyanlar ne bulacak?
Mutsuzluktan ve hüzünden oluşan bir zindandan kurtuluş reçetesi. Bu mahkumiyetten herkes kurtulmak ister. Ama kimse bedelini ödemeye yanaşmaz. Düşlemeye başladığınız zaman ödemeyi yapmaya başlamış olursunuz. Çünkü özgürlük için verilmesi gereken bir bedel vardır bu bedele kimse yanaşmaz. Ama her zaman için buna değer.

* Hayal kırıklığı hayatı nasıl etkiler?
Aslında hayal kırıklığı kötü bir şey değil, hatta iyidir. Bir şeylerin değişmesi gerektiğini haber verir. Varoluşumuzdan gelen çok önemli bir uyarıdır. Kitap kahramanı, öğretileri ile ona yardım eden ‘Dreamer’a sordu. “Ben neden mutsuzum?” ve ‘Dreamer’ şöyle cevap verdi: “Çünkü sen böyle düşledin.” Ne düşlerseniz o olur. Ben mutsuz olmayı düşledim ve mutsuz oldum. Yani ne düşlersek hayatımızda da onu yaşarız.

* Hayal kırıklığından kurtulmak için ödenmesi gereken bedelin düşlemek olduğunu söylüyorsunuz. Ama bu bir bedel değil ki? Ödül bile sayılabilir…
Düşle kabusu ayırmak lazım. İnsanlar kabus görüyor ama düşlemiyor. İnsanların düşlediği konular çok doğru değil. Çünkü kendimizin en büyük düşmanı biziz. Hep hastalanmayı, ölmeyi, sefaleti düşlüyoruz. Sonra hastalanmak, ölmek gerçeğe dönüyor. O yüzden ilk önce düşleme ortamını yaratmalıyız. Niye düşlerimiz yok da kabuslarımız var? Bunu masaya yatırmamız lazım. Eğer endişeler içindeyseniz düşlemeyi gerçekleştiremezsiniz.

* Herkes iyi bir hayat düşlemez mi? Kendileri için iyi şeyleri istemezler mi?
Bunlar rüya değil dilektir. İyi bir araba almak, çocukları büyütmek dilektir. Düş başka bir şeydir.

* Yani nedir?
Dileklerimizi hayattaki endişe duyduğumuz konular belirler. Düşlerde ise endişeye yer yoktur. Eyfel Kulesi’ni yapmak da bir dilek değil, düşlemektir. Yani “Buraya bu kadar yüksek bir kule dikemezsin” diyenlere meydan okuyarak “Hayır, dikerim” demektir. Bunu yapmak için de, içinizdeki pisliği dışarı çıkarmanız, bütün kişiliğinizi temizleyip kendinize inanmanız gerekiyor. Dilekle hayal etmek arasındaki bir başka fark ise, rüyayı düşlediğiniz an zaten yapmışsınız demektir.

* Kitabınızın adını neden ‘Tanrılar Okulu’ koydunuz?
Roma İmparatoru Caligula ordusuyla konuşurken, “Eğer insanlardan oluşan bir orduysanız, ben sizin imparatorunuzum. Yok insan olan bensem, siz köpeksiniz!” demiş. Yani, ‘İmparator olarak ben, her halükarda sizin üstünüzdeyim’ demek istemiş. Ben de bu örnekten yola çıkarak şunu söylüyorum: Çevrenizde olan bunca bina eğer üniversite ise… Ve insanlar bu üniversiteleri bir bütünlük okulu olarak görüyorlarsa, o zaman ben kendi üniversitelerime ‘Tanrılar Okulu’ diyorum. Biz sadece sıradan bir okulsak o zaman onlar okul değil.

Diyelim ki çok istediğimiz bir şeyi düşlemek istiyoruz. Bunu nasıl yapacağız?
Düşlemek geleceği hatırlamaktır. Bunu düşünmeniz gerek. Zaten siz olacak olanın yüzde yüz farkına varmışsınız demektir. Düşlemeye başladığınız an o zaten olmuştur. Düşlemek onu garanti etmektir. Olmaması mümkün değil çünkü olacak bir şeyi düşlersiniz.

* Kendimden örnek verirsem; şu anda muhabirim. Kendimi gazetenin yayın yönetmeni olarak düşlediğimde bunu gerçekleştirebilecek miyim?
Olduğunuzdan daha fazla bir şey düşleyemezsiniz. Bunu yapabilecek biri olduğunuza inanıyorsanız, öyle bir kapasiteniz varsa, hiç şüphe etmeyin olur. Ama kendinizin dışında bir şey düşleyemezsiniz. Mesela şu anda İstiklal Caddesi üzerindeyiz. Buradan geçen sıradan bir adama ‘Rüyan nedir?’ diye sorduğunuzda ‘Burada bir ev sahibi olmak’ diyecektir. Biraz daha rüyasını büyütmesini istediğinizde iki ev, daha da büyüt dediğinizde burada bir saray isteyecektir. Ama hiçbir zaman Buckingham Sarayı’nı istiyorum diyemeyecektir. Çünkü İstiklal Caddesi’nde doğup büyüdüğü için burayı düşler.

* Siz hayal etmeyi keşfettiğinizden beri neler yaşadınız?

Hayal etmeden önce çok mutsuz, çok kilolu ve düşünce fakiri biriydim. Ben de her insan gibi yaşadığım hayat için başkalarını suçladım. İnsanlar hep, ‘eğer patronum farklı olsaydı, kocam şöyle biri olsaydı’ diye düşünürler. Ama kendilerini değiştirmeyi hiç düşünmezler. Oysa ‘her şeyin sorumlusu benim, bunlar benim hatam’ demek bir başlangıçtır. İşte o zaman hayalden kuleler yapmaya hazır olun. Biz sefillik için değil mutluluk ve zenginlik için doğmuş varlıklarız. Ve refah için yaşamaya çok hakkımız var ama çok çalışmamız lazım. Başlamamız gereken yerlerden biri de, bütünlüğe ulaşmış canlılardan olmadığımızı kabul etmek.

* Bütünlüğe nasıl ulaşacağız?
Tıpkı Pinokyo’nun hikayesindeki gibi… Pinokyo’nun hikayesi Kur’an ve İncil’den sonra dünyada en fazla tercüme edilmiş kitaptır. Niye bu kitap bu kadar dikkat çekti? Çünkü korkunç ama bir o kadar da gerçekçi bir hikaye de ondan. Tahtadan kuklanın ipler tarafından yönetilen hayatını anlatır. Tüm mesele kuklanın iplerini kesmektir.

* Ama insanların büyük bir kısmı Tanrı’ya inanır ve ‘kader’ diye durdukları bir nokta var. Hatta gerçekleşmeyen hayalleri için ‘kaderimde yokmuş’ diyerek kendilerini rahatlatıyorlar.
Eğer bir kaderimiz olduğunu inanıyorsak özgür olmadığımız gerçeği ortaya çıkar. Özgür olan birinin kaderi olamaz. Eğer olduğumuz gibi kalır, hiçbir şey için kendimizi yıpratmazsak işte bu kader denen yolda ilerleriz. Bir isteğe ulaşmak için çalışırken yolumuzu değiştiririz. Hastalanma, fakir kalma hatta ölme gibi rüyalarımızda ısrar edersek kader kendini gösterir. Eğer rüyamızı değiştirirsek o kötü yollar kaybolur.

* Yani kendi yolumuzu kendimiz mi çizeceğiz?
Kişi kendi için bunu yapmalıdır. Kurtuluş ferdi bir şeydir ve herkesin kendi içinden çıkar. Yani tüm dünyayı bir tek kişinin hayali kurtaramaz.

Tanrılar Okulu…

Kayıtlar başladı.

• Size ‘öğretilen ve anlatılan dünyanın’, anlatıldığı gibi olduğunu söyleyenler sadece anlatanlardır. Korkmanız, çekinmeniz, endişe etmeniz gerektiği söylenen her şey, bu betimlemenin pençesindeki insanların fikirleridir. Oysa bunlar olumsuz duygulardır ve hiçbiri dünyaya geldiği haliyle insanın mayasında olan hisler değillerdir. İnsan korkusuz doğar. Korku, zorla ‘öğretilir’.

• Hastalıklar ‘öğretilir’. Ne hastalıklar, ne ilaçlar, ne de tedaviler gerçektir. Hastalıklar, benlikteki olumsuz yöndeki değişimlere karşılık gelen semptomlardır. Onlar bizi ancak kendimizi kanalize etmemiz gereken düşünce şekli için uyarma amaçlı ortaya çıkabilirler. Bizi fiziken zor durumda bırakmak için değil.

• Hayatınızda önünüze çıkan herkesin özel bir görev ile karşınıza geldiğine emin olun. Ve ona varlığı için teşekkür edin. Özellikle düşmanınızsa.

• Herkes sizi gösterir. Çünkü herkesi siz yarattınız. Bu dünyayı siz yarattınız. Bu sizin dünyanız. Sizi arayan arkadaşınız sizsiniz. Çalışanlarınız, üstleriniz, aileniz, hepsi sizsiniz. Yay da, ok da, hedef tahtası da; hepsi sizsiniz.

• Önünüzde gelecek varken, geçmişle uğraşmayın. Ama geleceği de yeni bir ‘eski geçmiş’ yaratmak için yaşamayın. Onu şekillendirin; bu kez şekillendirin; geçmişinizin tekrarlarından kurtulun.

• ‘Mea Culpa’ felsefesini inkar ederek yaşamaktan vazgeçin. Başınıza gelmiş ve gelecek her şeyin tek sorumlusunun kendiniz olduğu gerçeğiyle barışmayı reddettiğiniz her gün tedavi süreciniz gecikecek, ‘yeni bir eski geçmiş’ için her seferinde yeni bir adım attığınızla kalacaksınız.

• Başınıza gelmiş ve gelecek her şey, düşünsel faaliyet kalitenizin, olaylar dünyasına uyarlanmış halidir. Düşlemezseniz, yaratamazsınız. Gerçek, düş artı zamandır. İnanmak için görmeyi beklemeyin. İnanın ki, görebilin.

• Beden olmadan düşleyemezsiniz. Düşleyen bedendir. Ona çok iyi bakın.

• Gereğinin ötesinde yiyecek, içecek, gereğinin ötesinde uyku, gereğinin ötesinde seks, hiçbir şeyin çözümü olmadığı gibi, çözümün üstünü örten uyuşturuculardır. Uyuşturucu almayın. Beyninizi örtmeyin. Orada geleceğiniz şekilleniyor.

• Dünyadaki en büyük ekonomik gerçek ‘mutluluk’tur. Ekonominin tanımı Mutluluk’tan başka hiçbir şey değildir. Her zaman iyi bir ekonomist olun.

• Düşleyin, düşleyin, düşleyin. Düş, var olan en gerçek şeydir.

Bu kitap, sırtı yere gelmiş insanlığın en güzel örneği konumundaki sık rastlanan bir türün, yakınmaktan başka bir şey bilmeyen insanın, yeniden doğuşunun hikayesidir. Onun öze geri dönüş yolculuğu, kayıp bütünlüğünün arayışında yeni bir göç hareketidir. Bu yolculukta demir alabilmenin ilk şartı ise, kişinin, içinde bulunduğu kölelik halinin farkına varmasıdır.

Bu kitap bir harita, bir kaçış planıdır. Amacı, sıradan bir insanın dünyanın ipnotik kurgusundan, var oluşun matem ve suçlama dolu betimlemelerinden, programlanmış yazgıların derin lastik izlerinden çıkarak, kaçmayı nasıl başardığını göstermektir.

Bu kitap yıllar süren ve sıradışı bir varlıkla yapılmış bir çalışma ve hazırlığın hikayesidir…

Bu dünyanın en korkutucu hastalığı kanser veya AIDS değil, tüm hastalıklardan, gezegenin artık geniş bölgelerine yayılmış bulunan sefaletten, her türlü cürüm ve savaşa kadar, tüm problemlerinin ilk ve tek sebebi, hastalıkların en büyüğü, insanlığın olumsuz düşünme ve çoğu zaman farkında dahi olmadan ‘olumsuz’ için dua etme alışkanlığıdır. Dünyanın genel geçer görüntüsünün, üzerinde yer aldığı kolon, asıl katil, budur.

İnsanlığın bu yazgıyı değiştirebilmesi için, önce kendi yazgısını, bunun için de önce kendi psikolojisini, doğrular ve inançlar sistemini değiştirmesi gerekmektedir. Kişinin, zihniyetinin verdiği bu zulmün kökünü kurutması şarttır.

Bunun için “Dreamer” tarafından gösterilen yol ise, somon balığının akıntının tersine izlediği yol gibi, hem yorucu, hem keyifli; hem korkunç, hem harikadır.

Stefano D’Anna

Stefano E. D’Anna, pragmatik bir düşleyen ve bir eylem filozofu; bir bilim adamı, girişimci, eğitmen ve iş adamıdır. Aynı zamanda bir ekonomist, sosyolog ve yazar da olan D’Anna, iş hayatını Londra, New York ve Roma arasında geçirmekte, Toscana’da yaşamaktadır.

Prof. D’Anna, konuşmacı olarak yüzün üzerinde bilimsel konferansa katılmış, ekonomi ve sosyoloji üzerine birçok çalışma kaleme almıştır. Liberal düşünce üzerine dersleri, bireylerin özgürlüğü konsepti üzerine devrim niteliğinde bir katkı olarak kabul edilmektedir. Bundan önceki eserleri; Sosyoloji Dersleri (Lessons of Sociology), Girişimci Psikolojisi Dersleri (Lessons of Entrepreneurial Psychology), Portatif Cennet (Portable Paradise), Berlusconi Konseri (Berlusconi in Concert), Bireysel Devrim (The Individual Revolution)’dir.

İtalya’da, son olarak Silvio Berlusconi hakkında yazdığı kitabı “Berlusconi in Concert” ile gündemde olan Stefano E. D’Anna, ALTEO Yayıncılık’ın davetlisi olarak Türkiye’de çok kez bulunmuş ve çeşitli röportaj ve görüşmelerle Türk ulusal medyasıyla buluşturulmuştur.

Son ziyaretinde verdiği seminerler ve konferanslar ile geniş dinleyici kitlelerine ulaşmayı başaran Stefano E. D’Anna, Türkiye’yi düşlemenin gücüne uyandırmış ve ardında felsefesine sıkı sıkıya bağlı ciddi bir kitle bırakmıştır.

Yorum bırakın